İnsan hakları ve soykırım araştırmalarıyla ilgili çalışan dört kadının kendi aralarındaki psikolojik savaşla kötülüğün doğasını sorguluyor daha önce Kayboluyorsun adlı romanını okuyup sevdiğim Jungersen. Karakterlerin bakış açısıyla ilerleyen bölümlerin aralarında katliamlar tarihine dair düzyazı şeklinde kaleme alınmış bölümler de yer alıyor.
Öncelikle idealizmden, duyarlılıktan, insan haklarından dem vuran insanların da ne kadar bencil, manipülatif, çıkarcı ve zalim olabildiğini gözler önüne seriyor roman. Beni en çok etkileyen yanı da bu çelişkileri işlemesi sanırım. Savunulan değerlerle eyleme dökülen davranışlar arasındaki tezat üzerine düşündüğüm bir dönemde, belki de tam doğru zamanda karşıma çıktı kitap. Kötülüğün sıradanlığı günlük hayattaki basit davranışlarda vurgulanıyor. (Evet Hannah Arendt göndermeleri illaki var.) Romanda karakterler arasındaki bazı çatışmalar ve kırgınlıklar kendi hayatlarımızdan da tanıdık gelebilir.
Zulmü yapanların kendilerini nasıl kandırdığını ve ikiyüzlü davranışlarını haklı çıkardıklarını Dostoyevski'yi aratmayacak dolu dizgin psikolojik sorgulamalarla, ince detaylarla vurguluyor yazar. Manipülasyona uğrayan karakterin kendinden nasıl şüphe ettiğini rahatsız edici bir paranoya atmosferiyle aktarıyor. Gelen tehdit mektubunun tüm karakterleri nasıl paranoyaya düşürdüğünü okudukça romanı sinir bozucu bulmamak elde değil. Nefret edilecek yeni roman karakterleriyle tanıştırmış bizi yazar. Hayatlarının bir döneminde dışlanmaya ve mobbinge maruz kalanları tetikleyecek unsurlar da var. İş hayatı romanın ara bölümlerinde yer verilen savaş ve soykırım anlatıları gibi meydan muhaberesine dönüyor. Modern dünyanın bireyciliği öne çıkarması, empati yoksunluğu ve ötekileştirme üzerine düşündürüyor.
Bir psikolojik gerilim gibi ilerleyen romanın anlatısının ilerlediği nokta yazarın tavrını düşününce şaşırtmadı beni. Herhangi bir çatışmayla veya savaş atmosferiyle karşılaşan her insanın içinden bir canavar çıkıyor gibi beylik bir sonuca varmasa da can sıktığı, insan ruhunun kötücüllüğünü ya da bencil bir duyarsızlığa meyletmesini sorguladığı kesin. Elimden düşüremeden, tırnaklarımı yiyerek okudum. Türkçe basımdaki birçok imla hatası ise can sıkıyor ama maalesef.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder