Salı, Aralık 17, 2024

2666'ya Dönüş

Tekrar okumak istediğim kitaplardandı Roberto Bolano'nun 2666'sı. İlk okuyuşumun üzerinden 12 yıl geçmiş. O zaman ilk okur tepkisi mahiyetinde bir şeyler karalamışım. Üstüne okuduğum yüzlerce kitaptan sonra yeniden ziyaret etmek şarttı. İkinci kez okurken, "Bunu yazan insan olamaz" düşüncesi daha çok hakim oldu. Bölümlere olan sevgi sıralamam değişmedi ama Suçlarla İlgili Bölüm'ü bu kez aksatmadan, yarım bırakmadan okuyabildim. Kitabı tekrar okumak istememin nedenlerinden biri de bu bölümdü zaten. 

Eleştirmenlerle İlgili Bölüm

Bir grup eleştirmen ve akademisyenin kayıp bir yazarın peşinde gizemi araştırmaları nereden baksam beni yine keyfe boğdu. Her okura o kadar ilgi çekici ve akıcı gelmeyebilir bu bölüm tabii, neticede kesin sonuçlar içermeyen bir olay örgüsü söz konusu. Bir yazarın peşindeki tutkunun karakterlerin kendi aralarındaki tutkuyla birleşmesi, bu tutkunun hem şevklendirici hem yıpratıcı olması, edebiyat sevgisinin yaşam sevincini artırması, entelektüel kaygılarla sosyal kaygılar arasındaki ikilemler, gizemli yazar Benno von Archimbodi'yi arayış yolculuğu bu devasa kitabın en sevdiğim bölümlerinden biri haline getiriyor Eleştirmenlerle İlgili Bölüm'ü. Bolano'nun bu bölümde akademik çevreleri ti'ye alması da dikkatten kaçmamalı. Kendini gereksiz aşırı ciddiye alan, bir o kadar da hayattan kopuk akademisyen tiplerine gerekli cevabı vermiş müteveffa yazarımız. Zaman zaman diğer bölümlerdeki olaylara ve karakterlere de göndermeler yapılıyor. O malum cinayetlerden bahsedilmesi ve dört eleştirmenin Amalfitano'yla yollarının kesişmesi gibi anlar eleştirmenleri sırf kendi dünyalarına gömülmekten çıkaran bazı anlar. Karakterler arasındaki tek kadın olan Liz Norton'ın diğer üçüne yakınlık duyarken kendi bağımsızlığını korumaya çalışması ve bunu da büyük ölçüde başarabilmesi kendisini en sevdiğim Bolano karakterlerinden biri olarak anmama da sebep oluyor. Bolano'nun  diğer kitaplarında gözettiği tavra en yakın bölüm olarak alaycılıktan nasibini alıyor, sevindiriyor, mutlu ediyor. En azından beni. 

Amalfitano'yla İlgili Bölüm

Bir başka akademisyenle daha karşı karşıyayız 2666'nın ikinci bölümünde. Benim için iyi başladı, sonlara doğru dağıldım. Gerçekle hayal arasında kalan karakterlerin beni yormasından kaynaklanıyor bu durum. Gerçi Latin Amerikalı yazarlar bunu seviyor. Oscar Amalfitano kızı için endişelenirken kendi akıl sağlığınnı da korumaya çalışıyor. Santa Teresa gibi şiddet dolu bir yerde kaygıları yersiz değil. Yine akademik dünyanın çıkmazları karakterin var oluş kaygılarıyla iç içe işleniyor. Finaldeki sembolik an düşündürücü. Anlamsızlıkta anlam bulma çabaları ya da toplumun sorunları karşısında kendi manasız bireysel dertlerimiz üzerine düşündürüyor bu bölümde. Genelde Amalfitano'nun zihninin içinde ilerleyen, bazen geriye dönüşlere yer veren bir anlatı. Aslında oldukça yalnız bir karakteri okuyoruz bu bölümde. Yer yer yine alaycı olsa da bana hüzünlü gelen bir bölümdü. Yıllar sonra okuyunca daha hüzünlü geldi. 

Fate'le İlgili Bölüm

Korkunç suçlara adım adım yaklaşıyoruz bu bölümle. İlk okuduğumda David Lynch filmlerinin atmosferine benzetmişim. Şimdiyse kara film havası baskın geldi. Amerikalı, kayıtsız tavırlı bir gazetecinin Santa Teresa'da yaşadıkları şeklinde özetlenebilir. Bir önceki bölümden Amalfitano'nun kızı Rosa'ya da bu bölümde rastlıyoruz. Bir boks maçını yazmaya gelen gazeteci sırf maçla ilgilenmekle kalmayacaktır tabii. Biraz neo noir havası taşıyor bu bölüm. Cinayetlerle ilgili haber yapmaktan kaçan ama sürekli bu konuya doğru çekilen, karşılaştığı kadınlara karşı da yakınlaşmayla kadınlardan uzak durma çelişkileri arasında gidip gelen, acaba Raymond Chandler ve Dashiel Hammett romanlarından ilhamla mı ortaya çıktı diye düşündüren bir karakter Fate. Afro Amerikalı olması manidardır, böylece Meksika'daki sınıf ve ırk çatışmasına bir süre sonra kayıtsız kalamıyor cinayetlere ne kadar ilgisiz dursa da. Basının umursamazlığının bu karakterle yansıtıldığı söylenir hep bu bölümden laf açılınca ama bence Suçlarla İlgili Bölüm'deki kayıtsızlığın dehşetinin yanında hiçbir şey Fate'in baştaki kayıtsızlığı. Patronlarına cinayetleri araştırmak istediğini söyler ama ilgilenmezler (şaşırdık mı, hayır.) Rosa ile mafyöz tiplerden kaçışının gerilim ve aksiyon yüklü olduğu söylenebilir. Kitabın en aksiyonlu, bazı Amerikan anlatılarına en çok yaklaşan bölümü. Fate'in şiddetle ilintili bir spor karşılaşmasını yazmak için Meksika'ya gelmesi ve şiddetin gerçek yüzüyle karşılaşması da bir Bolano klasiği olabilir.  

Suçlarla İlgili Bölüm

Onca acıya, kayıtsızlığa, sıradanlaşan vahşete, içselleştirilmiş kadın nefretine, işlemeyen manasız bürokrasiye, yozlaşmış siyasetçilere, üstü örtülen kadın cinayetlerine karşı bir çığlık bu bölüm. Okuması hiç kolay değil. Zaten ilk okuduğumda yarım bırakmıştım bu bölümü. O kadar şiddete, cinayetler kataloğuna gerek var mıydı diye sinirlenmiştim. Kendi ülke haberlerimizle paralellik içermesinden mi, yaş aldığımdan mı, sabırlı bir dönemime denk geldiğinden mi, bölümün sosyopolitik eleştirilerinden daha fazla etkilendiğimden mi bilmem, bu kez tamamını okuyabildim. Şu hayatta okuduğum en rahatsız edici içeriklerden olabilir. Gerçeklere dayanması daha da kahrediyor insanı. Doğru düzgün araştırma yapmadan, olay yerini incelemeden ya da üstünkörü inceleyerek olayları kapatmaya çalışan emniyet güçleri de, kadın katliamlarına çerezlik haber muamelesi yapan basının rezilliği de, tüm bunları normalleştiren toplumun bireyleri de katiller kadar suçlu, ki bunu söylememe gerek yoktur herhalde. Cinayetlere dair detayların gösterdiği kadın nefretine hala şaşırmamız da bizim naifliğimiz. Sınıfsal gerçeklerden kopuk olmayan cinayetler, tecavüzler, vahşetler üzerine düşünür mü insanlar bilmem. Bu bölümü nasıl yazabildi Bolano, ben hala onu anlamaya çalışıyorum. Yazması da okuması kadar zor olmuş olsa gerek. Monoton birer polis raporu gibi anlatılması daha da çarpıyor. Monotonluktan empati çıkarmamızı sağlaması bir yazarlık başarısı ve bunun üzerine de düşünmeliyiz. Şiddet pornosundan uzak şiddetin gerçek yüzünü somut bir şekilde bize göstermiş Bolano. Darısı cinsel şiddeti grafik pornoya çeviren diğer erkek yazarların ve yönetmenlerin başına diyelim. 

Archimboldi'yle İlgili Bölüm

Gelelim kitabın en sevdiğim bölümüne. Gizemli yazar Benno von Archimboldi'nin hayat hikayesini kurmaca içinde kurmaca, roman içinde roman, bol karakterli bir 20.yüzyıl özeti gibi sunan bir anlatı. Suçlarla İlgili Bölüm'e de dönüyoruz bir şekilde bu bölümde. Bolano'nun kurduğu bağlantılar şapka çıkarılası. Yazarın ölümünden sonra basılan bir kitap olarak hem tamamlanmamış hissi veren ama bir yandan da büyük ölçüde tamamlandığı söylenen bir kitabın finaline en uygun hikaye. Archimboldi'nin aslında bir Alman olduğu, savaş döneminden sonra adını değiştirdiği, kitaplarını yayınlatmaya çalışması, aşk hikayesi ve hayatına temas eden onca insan ve karakteri okuyoruz sayfalar boyunca. Bazı karakterler umurumuzda olmayabilir bile ama baş döndürücü bir okuma sunduğu kesin Archimboldi bölümünün. Savaşta geçen bölümlerde şiddetin sıradanlaşması Suçlarla İlgili Bölüm'ü andırıyor. Archimoldi'nin yazdığı kitaplarda Amerika Kıtasında Nazi Edebiyatı'ndaki kurmaca yazarların kurmaca öykülerinin izlerine rastlamak da mümkün, tıpkı Eleştirmenlerle İlgili Bölüm'ün Vahşi Hafiyeler'in bir parçası gibi hissettirmesine benzer olarak. Tam olarak neticelendiği söylenemese de tamamlanmış gibi hissettiriyor. Taşlar yerine oturdu dedirtiyor. 

Edebiyat sevgisinin her satıra sindiği eşsiz bir anlatıyı tekrar okumaya fırsat bulabildiğim için sevinçliyim. Bu sevincime sizleri de ortak ederek kitaptaki bölümlere dair kafamdan geçenleri sizlerle paylaşmak istedim. Zeynep Heyzen Ateş'in kıvrak ve saygı uyandıran çevirisini de anmadan bitirmeyeyim bu yazıyı. Darısı Vahşi Hafiyeler'i tekrar okuma planıma. 


4 yorum:

Satır Arası dedi ki...

Selam .
Bu sene sıra gelmedi ama 2025'de okunacaklar arasında.
İyi akşamlar ☺️

Sera dedi ki...

Selam, şimdiden iyi okumalar ve mutlu yıllar dilerim. Sevgiler :)

Mshn dedi ki...

Ben de önümüzdeki yıl okumak istiyorum 2666'yı. Bu denli kalın kitaplar insanın yanında taşınmıyor, uygun dönem ve şart istiyorlar okunmak için. Ama yazından sonra özellikle merak ettim, öncelik vereceğim. Elinize sağlık efem.

Sera dedi ki...

Evet yanında taşıması zor gerçekten. Ben de yanıma e-kitap alıyordum bir yandan da bunu okurken. Kitap da mesai istiyor, uygun zamanda okununca daha iyi oluyor. Teşekkür ederim, umarım beğenirsin :)