Karl Ove Knausgaard-Gökteki Kuşlar
Karl Ove Beyi kendi hayatı dışında okumak da güzelmiş. Üç kuşak kadının hikayesini içeren bu novella 2023'te okuduğum ilk kitaptı. Yarım kalmışlık hissi var ama Knausgaard'ın atmosfer yaratma ve karakter işleme becerisinin de az olmadığını gösterdiği için sevilenler listeme aldım.
Lawrence Durrell - Clea
İskenderiye Dörtlüsü'nün Justine'ini okuyalı çok olmuştu ama seriyi tamamlamaya elim gitmemişti bir türlü. Serinin en önemli olayı güvenilmez anlatıcılar. Justine'in anlatıcısı da fazlasıyla eril bir bakış açısı sunuyordu ve devamını getirme isteğim yılları buldu. Sonuçta, 2023'e kısmet oldu seriyi tamamlamak. En çok Clea'yı sevdim. Anlatısı, olayların ilerleyişi ve biraz da karakterden ötürü olsa gerek. Balthazar'da da, Mountolive'de de inanılmaz detaylar var ama gönül bağım Clea'yla kuruldu. Durrell'ın anlatımını çok akıcı bulduğumu söyleyemesem de hikâye anlatıcılığına yeni boyutlar katan kalemini takdir ettim. İlişkilerin doğasını sorgularken emperyalizmle Orta Doğu ilişkisini masaya yatıran seriyi tamamladığıma memnunum. Yazar bazen kendisi oryantalizm tuzağına düşmese daha da iyi olabilirdi her şey.
Zaven Biberyan - Meteliksiz Aşıklar ve Mahkumların Şafağı
Biberyan'ın fazlasıyla dürüst, keskin ve sorgulayan bakış açısı her seferinde sarsıyor. Meteliksiz Aşıklar Karıncaların Günbatımı kadar olmasa da etkiledi. Bu romanında da hem sınıfsal dertlerle hem toplumsal önyargılarla yüzleştiriyor karakterlerini ve okurları. İlkgençlik aşkı konusundaki kinikliği, işlevsiz aile hikâyesinin eksik olmayışı, dinin ezici baskısı ve karakterlerin iç çatışmalarını vurgulayan anlatımı kaleminin çok yönlülüğünü bir kez daha hatırlattı.
Yazarın gençlik yıllarıyla askerde ve hapiste geçen günlerini anlattığı otobiyografik kitabı Mahkumların Şafağı da çok iyi bir dönem portresi gibi okunuyor. Türk halkının azınlıklara bakış açısını sorguluyor. Bazı tavırların hâlâ ve asla değişmediğini görmek üzücü. Biberyan'ın dünyaca ünlü, edebiyat tarihine mal olmuş bir yazar olması lazım aslında.
Bora Chung - Lanetli Tavşan
Tekinsizlik kalp ben, belli bir temaya odaklı öykü derlemeleri kalp ben, intikam konuları kalp ben. Herkes için "kalplik" bir durumu olmayabilir Lanetli Tavşan'daki öykülerin ama ben dehşet içinde bırakırken bir yandan da sistem eleştirisine çanak tutan yazarları seviyorum. Bora Chung'u da takibe aldım. Farklı türler arasında gezinmiş. Her öyküye bayılmadım tabii ama okurken diri hissettirmesini sevdim. Var oluş yalnız ve melankolik bir durumdur diyor adeta yazar.
Mehmet Murat Somer - Peygamber Cinayetleri ve Jigolo Cinayeti (Hop Çiki Yaya Serisi 2 ve 4)
Burçin'in her kitaptaki macerası inişli çıkışlı bir okuma şeklinde devam ediyor benim açımdan. Hem gizem olsun, hem arada bir güldürsün, hem de çürümüş toplumumuza nanik yaparak söylenmesi gerekenleri söylesin isteyenler için biçilmiş kaftan Somer'in serisi. 2024'te seriyi bitiririm muhtemelen.
Carlos Ruiz Zafon - Ruhlar Labirenti
Zafon'un gizem atmosferini o kadar özlemişim ki. 1000 sayfayı bana mısın demeden okudum. Eski usul esrarlı macera romanlarından iyilerini bulmak kolay değil. Bazı çok övülen popüler romanlar da bu tür konusunda aynı tadı vermiyor. Rüzgârın Gölgesi'ni zamanında çok sevdiğim ve özlediğim için Ruhlar Labirenti'nden önce onu tekrar okudum. Barcelona sokaklarında gizem peşinde koşmaya her daim varım. Herkes bu kadar sürükleyici yazabilir mi bilmem. Yazarı erken kaybetmesek iyiydi. Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı serisine iyi bir nokta koyarak bitirmiş Zafon en azından. Yazarın kadın karakterleri müthiş değil belki ama bazı yoğun eril bakışlı yazarların yanında masum kalıyor bence. Kurgusu baş döndürücü. Önceki kitaplara atıfları yerli yerinde. Daniel ve babasına sarıldık, Nuria'yı andık, Alicia Gris'e bayıldık, Franco dönemine de diyeceğimizi dedik. Artık vedalaşabiliriz.
Rachel Corbett - Hayatını Değiştirmelisin
Biyografiler geçtikleri döneme ayna tuttukları zaman daha çok ilgimi çekiyorlar. Yaşam öyküsünü okuduğum kişilerin hayatlarındaki detaylar bir yana, yaşadığı dönemlerin etkileri ve sosyal arka planının bireydeki etkilerini okumayı seviyorum. Diğer türlüsü magazine de kaçabiliyor. Rodin ve Rilke'nin yaşamlarının paralel anlatıldığı bu kitapta iki sanatçının karakterlerini tanımanın yanında, 1800'ler sonuyla 1900'lerin ilk yarısının atmosferini soluyoruz. Clara Westhoff, Paula Becker ve Camille Claudel gibi kadın sanatçıları da ziyaret ediyoruz; bir de Lou Salome'yi tabii. Gerçek hayat denilen olguyla sanatı ve iç dünyayı bağdaştırma çabalarına yönelik bölümler özellikle etkiledi beni. Günümüzde de çokça tartışılan sanatçıların kişilikleriyle eserleri arasındaki uçurumlar söz konusu olduğunda yaşadığımız ikilemler üzerine de düşündürücü.
Birgül Oğuz - İstasyon
Karakterlerin ikilemlerini, çatışmalarını işleyişi, metaforları, atmosfer yaratma biçimi takdire şayan bir yazarla tanıştım. Birgül Oğuz sanki Kuzey Avrupa'dan çıkmış gibi daha çok. Yalnızlık ve iç dünyamıza kaçış isteği ve ötekine bakış açımız konusunda vurguladıkları beni yakalamayı başardı.
Olga Ravn - Personel
İnsan mı yapay zeka mı karmaşasının iyice ayyuka çıkmaya başladığı bir dönemde tam vaktiydi belki de bu bilim kurgu romanı okumanın. Her bölümde ayrı bir günce var. Kolektif hissettiren anlatılar mesai istiyor. Personel, tanık beyanlarıyla ipuçlarının peşine düştüğümüz bir hikâye örneği sunuyor. Az sözle çok şey anlatanlar başımızın tacı. Bilim kurguya şiirsel etki de katan bir yazar var karşımızda üstelik.
Linda Boström Knausgaard - Amerika'ya Hoş Geldiniz
Sakin sakin ilerleyen, anlatıcının yoğun iç dünyasıyla öne çıkan, aile travmalarını işleyen bir anlatı. Kısa ve incelikli, yer yer melankolik ama bana göre boğmayan bir tarzı var yazarın. Daha çok yazsın isterim. (Magazine girmemeliyim, magazine girmemeliyim, magazine girmemeliyim...)
Linn Ullmann - Huzursuzlar
Burada magazine biraz girebilirim bence. Yazarın kendi duygularını geri planda bıraktığı anlatısı bu anı kitabını mesafeli bulmasına neden olabilir bazı arkadaşlarımın. Ben çok sevdim. Tarafsızlıkla duygularını, kırgınlıklarını, hayal kırıklıklarını açığa çıkarma konusunda ölçülü bir üslubu olduğunu düşünüyorum. Ingmar Bergman ve Liv Ullmann'ın kızı olmanın da herhangi bir işlevsiz ailede büyümekten farkının olmadığını görüyoruz. Sanatçıların ölümle, yaşlılıkla, yalnızlıkla, ebeveynlikle yüzleşmeleri, Oslo ve Amerika'da dadılarla büyümek, yazarın kendi yaşamından yola çıkarak bağlanma ihtiyacımızı sorgulayışımız, Liv Ullmann'ın evlilik dışı anne olmasıyla maruz kaldığı tavırlara tanık oluşumuz, 60'ların gelenekçiliğinden değişim dönemine ilerleyiş ve Faroe Adasını ziyaret eder gibi hissettirmesi. Kitabın en güzel bölümleriyse Bergman'la kızı arasında geçen diyaloglar, bant kayıtları. Detaylarıyla etkileyen bir otokurmaca örneği Huzursuzlar. Bir üçlemenin ilk kitabı olduğunu duyduğumdan beri devamını bekliyorum.
Magda Szabo - Abigail
Kabul ediyorum, Abigail kesinlikle Iza'nın Şarkısı, Katalin Sokağı ve Kapı'nın yerini tutmayacak ama Szabo'dan bir ilk gençlik romanı okumak da güzeldi. Nazilere direnenleri ayıplayan Macar halkını bu naifçe yatılı okul romanıyla eleştiriyor yazar. Bu da az buz değil, değerli bir yaklaşım kesinlikle. Romanın bazı yerleri tekrara düşüyor, daha kısa olabilirmiş ama bir şekilde okul zorbalığı yaşamış okurları etkileyen yanları da olabilir o açıdan.
Nodar Dumbadze - Ben, Ninem, İliko ve İlarion
Mizahla iç içe geçen hüzün, yalınlık, şefkat dolu karakterler, her bölümün ayrı bir öykü gibi ilerleyişi, arka planda devletin işlevsiz kaldığı yanları ele alışı Nodar Dumbadze'nin romanını yılın en'lerinden biri haline getiriyor benim için. Bürokrasinin saçmalığı, savaşın anlamsızlığı, sağlık ve eğitim sisteminin aksayan yanları ve adaletsizlikleri bu evlere şenlik karakterlerin ekseninde eleştiriliyor. Iliko ve Ilarion'un atışmaları, Zuriko'nun hinlikleri, nineye gelen aşk mektubuyla karışan hatlar, ev sahibi Marta'nın sabrı, trendeki insan manzaraları, göz doktoru, okul gezisi, hazine ve inek Pakize bölümleriyle tekrar tekrar dönülebilecek bir roman oldu benim için. Tüm karakterleri bağrıma bastığım o cevherlerden. Bir başyapıt gibi görmez herkes ama burası benim yuvam, bu da benim bir kitapla kurduğum sevgi bağı sonuçta.
Nana Ekvtimishvili - Armut Bahçesi
Gürcü edebiyatından bir başka çarpıcı roman. Bir yetimhanede büyüyen zeka geriliği olan çocukların yalnızlığı, orada büyüyen Lela'nın öfkesi ve keskin duruşu, travmalara göndermeler, trajikomik anlar, evlat edinme bekleyişi ve yine ülkenin aksayan yanlarıyla sistem eleştirisi. Yazarın şefkati de var, sertliği de. Yer yer okuması zorlaşıyor yaşananların ağırlığıyla ama asla sıkıcı, şefkatsiz ve kasıntı değil.
Georgi Gospodinov - Zaman Sığınağı
Ben bu kitabı yerim. Hakkında detaylı bir yazı yazmıştım bu yıl içinde tam da burada. Gospodinov üslubuyla olsun, temalarıyla olsun, kurgusuyla olsun, şenlikli tavrıyla olsun en sevdiğim yazarlardan biri haline geldi. Bir alışveriş listesini de aynı oyunbaz kafayla yazar gibi geliyor. Düz anlatılan kurgulu hikayeler arayanlara hitap etmeyebilir fakat çok sayıda cevher içeriyor yazdıkları ve deneysel bir yazar olarak ne okusam diyenlere de kendini sevdirebilir. Adı bile yetiyor kitabı sevmeme. Borges, Vila-Matas, Ernaux birleşip bu kitabı yazmış gibi. Hüznün Fiziği'ni de tekrar okumak istiyorum ilerleyen zamanlarda.
Jean Louis Fournier - Dul
Fournier Sevenler Derneğine bu yıl Dul'u okuyarak katkıda bulundum. Kaybedilen bir eşin ardından yaşama tutunma çabalarını günlük hayatın, küçük şeylerin hatırlattıklarıyla, her zamanki minimalist tarzıyla anlatmış. Şeytan tüyü var kesin Fournier'de.
Edouard Louis - Şiddetin Tarihi
Edouard Louis'nin kendi hayatının dışına çıktığında nasıl bir yazın biçimi benimseyeceği bilinmez ama kendi yaşamından parçaları dönemin politik altyapısıyla birleştiren genç bir yazar olarak şu ana kadar başarıyla ilerliyor. Teması, kurgusu ve bilinç akışına da yer veren anlatısıyla şu ana kadar okunması en zor kitabıydı Şiddetin Tarihi. Yaşadığı cinsel şiddetin etkisiyle sistemin aksayan yönlerini, çözümsüzlükleri, tutarsızlıkları didikliyor, kendisinin, ablasının ve tanıdığı insanların önyargılı ırkçı bakış açısıyla da yüzleşiyor. Üçte üç diyorum ve Edouard Louis'nin ilerleyen yıllarda nasıl karşımıza çıkacağını merak ediyorum.
Annie Ernaux - Bir Kadın
Ernaux bu kitabında annesini anlatırken annesinin yaşadığı döneme ve gençliğini etkileyen sosyal arka plana da ayna tutuyor, tam da kendisinden beklenecek şekilde toplumsal hafızayla bireysel hafızayı birleştiriyor. Yazarın Seneler'den sonra en sevdiğim ikinci kitabı oldu Bir Kadın. Anlattıklarının, annesinin portresinin yanında duygusal yönüyle de etkiledi. Aynı anda hem bir mesafe koyan, hem de yeterince dokunaklı ve şefkatli olabilen bir anlatı. Okunmadık Ernaux kitabı bırakmayana kadar devam.
Murat Gülsoy - Ressam Vasıf'ın Gizli Aşklar Tarihi
2023'te en sevdiğiniz kitap karakterleri kimlerdir diye soracak olursanız, Ben, Ninem, İliko ve İlarion'daki karakterlerden sonra Ressam Vasıf'ı sayabilirim. 1800'lerin sonundan 1960'lara Türkiye'deki değişimlere, halkın sanata bakış açısına (ya da bir türlü sanata bakamayışına da diyebiliriz), dönemin sanatçılarına yapılan ziyaretlere, siyasi ve sosyal çalkantıların etkilerine, eşcinsel bir kimliği olan bir sanatçı olmaya dair gerçekçi, melankolik ve şefkatli bir anlatımı var Murat Gülsoy'un. Beklediğimden daha çok etkileyen bir romandı. Röporaj biçimindeki anlatı geri dönüşlerle ilerlerken zamanı ve belleği de sorguluyor. Bu sene belleği ve zamanı sorgulayan anlatılardan da yine etkilendiğim bir örnek. Kitaba dair itirazlarım ise, Atatürk'ten az bahsetmesi ve Paris'te geçen bölümlerin çok kısa olması. O kadar da şikayetim olsun artık.
Lucy Caldwell - Yakınlıklar
Kadınların annelik kaygılarını konu alan, içsel sorgulamalarla ilerleyen öyküler düz bir çizgide ilerlemiyor. Her öyküdeki kadınların yaşamlarının belli bir dönemindeki anlara tanık oluyoruz Yakınlıklar'da. Bazı öykülerde geçtiği dönemin popüler kültür olaylarına da gönderme yapıyor yazar. Caldwell'in anlatısından, durum hikayelerinden etkilenmemek güç. Aynı deneyimleri paylaşmak gerekmiyor, ne de çocuk sahibi olmayı istemek veya kürtaj yaptırmak. Öykülerde aradığım etkiyi bulmak için tekrar okusam aynı etkiyi verir mi sorusunu sorarım. Yakınlıklar her zaman dönüp bakabileceğim, sığınmak için değil ama tüm bu kadınların yalnızlığına sarılabileceğim tarzdaki öykülerden oluşuyor. Claire Keegan'dan sonra son zamanların etkileyici İrlandalı kadın yazarlarından Lucy Caldwell.
Robert Schnakenberg - Ünlü Yönetmenlerin Gizli Hayatları
Magazin sevmediğini iddia etmesin çoğu kişi (Bakın twitter'dakiler gibi genelleme yapmadım, "çoğunuz" dedim. Bu kıyağımı unutmayın, kıymetimi bilin.) Burada anlatılan yönetmenlerin karakterlerinin çoğu özelliği çekilecek gibi değil ve bunları bilmesem de olurmuş dedirten rezil detaylar var. Yıkanma özürlü Chaplin'den aslında tam bir faşist olan Frank Capra'ya çoğu erkek yönetmenlerin sansasyonlu denebilecek yanlarına odaklanmış yazar. 'Sanatçıların kişiliklerini benimsemek zorunda mıyız eserlerini benimsemek için' sorusu geliyor yine akla. Mükemmel sanat mükemmel kişilik anlamına gelmiyor maalesef. Epey bilgilendirici ve eğlendirici bir kitap kısacası.
Hye Young-Pyun - ÇukurBu sene okuduğum her Uzak Doğulu yazara bayılmadım ama bu romanın sessiz sessiz ilerleyen dehşeti ve psikolojik alt yapısının sağlam kurulması yazarına saygı duymama sebep oldu. Diğer kitapları nasıldır bilemem ama Çukur etkisi kolayca geçmeyenlerden. Günlük hayatın tekinsizliği de fazlasıyla ürkütücü olabilir. Spoilerlardan kaçınız. İntikamın soğuk yenen bir yemek olduğunu hatırlatmak isterim ama tabii.
Juan Jose Saer - Kimsesiz
Juan Jose Saer'in Yara İzleri'yle yıldızım barışmamıştı ama Kimsesiz demlendikçe etkisi artan romanlardan. Sömürgecilikle kendini medeni, farklı kültürleri ise ilkel ilan eden dünyayı bu sessiz ve derinden ilerleyen hikaye aracılığıyla eleştiriyor Saer. Karakter hikayesinden çok düşünsel yönüyle öne çıkan bir anlatı. Yazarın Bulutlar romanının eski basımı var elimde. 2024'te onu da okumayı düşünüyorum.
Ferit Edgü - Seyir Sözcükleri, Doğu Öyküleri, Van Gogh Yüz Yıl Sonra ve Bir Gemide
Bu yıla damga vuran yazar oldu Ferit Edgü benim için. Fotoğraflar üzerinden denemeleri bana yollarda eşlik etmişti Seyir Sözcükleri'nde.
Van Gogh Yüz Yıl Sonra adlı biyografide ressamla kurduğu empati, ressamın hayatına ve kişiliğine dair bilmediğim bir şey sunmasa da insancıl yaklaşımı, sevdiğim bir yazarın sevdiğim bir ressamı anlatışının güzelliğiyle sevdirdi kendini.
Diğer iki öykü kitabında evrensel var oluş kaygılarıyla topluma dair mesajları bir arada. En güzeli de Edgü'nün alamet-i farikası olan yalınlıkla derinliği birleştirmesi. Okunmadık kitabını bırakmayana kadar okumayı sürdüreceğim bir yazar daha.
William Maxwell - Kırlangıçlar Gibi Geldiler
Evrensel hisler uyandıran bir hikaye, sade bir anlatım, ailenin üç üyesinin bakış açısıyla okuduğumuz bir dram. Yine bir yazarın önceki kitabından daha çok sevdiğim bir örnekle karşı karşıyayız. William Maxwell'i es geçmem artık. Ağlaklığa, arabeske kaçmayan dokunaklılık takdir ettiğim bir tavır.
David Grann - Dolunay Katilleri: Osage Cinayetleri ve FBI'ın Doğuşu
David Grann çok iyi bir araştırmacı gazetecilik örneği sunuyor Dolunay Katilleri'nde. Amerika'yı Amerika yapan esas unsurlara, emperyalizme, ırkçılığa, katliamlara, sınıf çatışmasına, beyaz üstünlüğüne, sistematik cinayetlere, petrol arayışına ışık tutuyor yazar. Bunu yaparken de, polisiye romanların baş döndüren kurgusunu kullanıyor. Molly Burkhart'ın hikayesinin ekseninde medeniyetin kanlı topraklar üzerine kurulduğunu hatırlatıyor. Osage cinayetlerine dair anlatılanların dışında, FBI'ın kuruluş hikayesi de bir o kadar düşündürücü fakat ne Scorsese'nin sinema uyarlamasında ne de başka yayınlarda bu konu üzerinde yeterince duruluyor. Capote'nin Soğukkanlılıkla'sını seven bunu da elinden bırakamayacaktır.
Denis Johnson - Tren Düşleri
Denis Johnson'ı ilk okuduğumda yer altı edebiyatının bu denli zarif bir üslupla da yazılabileceğinin mümkün olduğunu görüp sevinmiştim. Tren Düşleri kurgusuyla ve yas sürecine dair hikayesiyle zorlayıcı, 20.yüzyılın başlarının sıradan bir adamın hikayesinde yankılandığı, metaforlarıyla düşündüren bir novella. Johnson şu ana kadar beni üzmeyen bir yazar oldu.
George Saunders - Kurtuluş Günü ve İkna Ulusu
Saunders dönüp dönüp okuduğum bir yazar. 2023'te iki kitabını okudum. Kapitalizmin, eğlence sektörünün, reklam dünyasının kötü bir şaka olduğunu düşündüren, karakterlerine mesafe almakla üzülmek arasında gidip geldiğim, yaşadığımız çağın yarattığı doyumsuzluğa ve günlük trajedilere odaklanan, Severance dizisini andıran bir konsepte sıkışıp kalmış karakterlere sahip, simülasyonlarıyla sarsan, kara mizahıyla eğlendiren öyküler var Kurtuluş Günü'nde. İnsan ilişkilerine, kadınlar arası rekabete ve bir annenin intikamına dair öyküleri ise yazarın tarzının dışında gibi okunuyor ve farklı açıdan etkiliyor. Öykülerin içine girmesi başta zor olsa da donup kaldım birçok öyküde.
İkna Ulusu'nda da reklamların göz boyayıcılığıyla yarattığı doyumsuzluk hisleri, şirketlerin yalanları ve haksızlıkları, distopyanın şekil değiştiren yüzleri, yine bazen içine girmekte zorlandığım, sonundaysa sudan çıkmış balığa döndüğüm öyküler yer alıyor. İki öykü kitabından İkna Ulusu'nda sevdiğim öykü daha az ama Saunders'ın sisteme karşı duruşunu da, kurguculuğunu da sevdiğim için hayal kırıklığına uğramadım. Arafta adlı romanı sonraki durağım olabilir.
Ian McEwan - Dersler
Dersler'den burada uzun uzun bahsetmiştim, detay isteyen ve önceki yazıyı okumayanlar kitaba dair o yazıyı okuyabilir. Yazarın külliyatının en iyilerinden olmasının yanında, 2023'ün en iyi kitaplarından pek çok yönüyle Dersler. Kişisel dertlerimizin toplumun politik dertlerinden ister istemez etkilendiğini vurgulayan, geri dönüşlerle ilerleyen anlatımının klişeye meyletmediği, karakterlerini ne yargılayan ne bağrına basan tutumu ve yaşadığımız çağın hikayesi gibi okunan anlatısı diğer McEwan romanlarından bir adım öne çıkarıyor Dersler'i. Yalnızca tekinsiz bir öykü, psikolojik çıkarımlar, çarpıcı olaylar sunmuyor. Çağımızı, 20.yüzyılın ikinci yarısıyla 21.yüzyıl başını özetleyen çok katmanlı anlatılardan. Karakter ikilemleriyle de birçok açıdan tartışmaya, konuşulmaya, irdelenmeye açık. Piyano öğretmeniyle yüzleşme anları bıçak gibi kesti. Tek eksiği Alyssa'nın bakış açısına tanık olamayışımız olabilir.
Clarissa Pinkola Estés - Kalpten Gelen Armağan/Yeni Tohumlar, Yeni Hayat
Estés bu arkalı önlü basılmış mesellerle hikaye anlatıcılığının hayatiliğini vurguluyor adeta. Biri O.Henry'den bilinen bir öyküyü içeren, diğeri yazarın kendi aile geçmişinden savaş zamanlarına uzanan ve doğanın bereketini öne çıkaran öykü, daha fazlası olsaydı keşke dedirtiyor. Matruşkalar gibi iç içe hikayeler, hikayelerimiz.
Simon Beckett - Ölümün Kimyası (David Hunter Serisi 1)
Yazın okuduğum polisiyelerden beğendiklerimi de buraya ekleyeyim. David Hunter serisiyle tanıştım. Resmen elden bırakılamayan, tırnak yedirten, gerilimi, cinayeti, gizemi baş döndüren bir polisiye. Devamına da bakacağız elbette. Çeviri ve edit daha özenli olsaydı keşke.
Donna Leon - Yaban Ellerde Ölüm (Brunetti Serisi 2)
Brunetti keyifçi ve centilmen karakterli bir polis olarak sevgimi kazanmıştı. Serinin ikinci kitabında Amerikan emperyalizmine laflar da söyleyen bir cinayet söz konusu. Brunetti'nin diğer maceralarına da bakacağız dememe gerek var mı. Venedik kanallarının arasında cinayet soruşturmasına her daim varım.
Agatha Christie - Dead Man's Folly
Bu Poirot gizeminin Türkçe adını bilmiyorum zira Altın Kitaplar Agatha Christie romanlarının bazılarına karman çorman isimler seçiyor ve ben bu kitabın İngilizce basımını okudum. Sonra kitap bitince aslında bu kitabı lisede bütün bir yazı Agatha Christie romanlarıyla geçirdiğim dönemde okuduğumu hatırladım. Yazarın bazı kitaplarını tekrar okumanın hiiiiiiç sakıncası yok. Konfor alanı resmen. Açgözlü insanlara sövmek için de birebir.
Herkesin bayılmayacağı bir anlatı. Gerçek bilimsel keşifler, bilim insanlarının kurmaca hayatları bir roman gibi yazılmış. Türü ve temalarıyla bazen zorlayan, bazen ufuk açan, genel olarak ilgiyle okuduğum bir kitap. Kurmaca ve gerçeğin iç içeliği dengeli ilerliyor kanımca. Bilim dünyayı kurtarabilir de, yok edebilir de, bunun farkındayız zaten. Bitkilerle ilgili bölümler, özellikle son sözde geçen kısım keşke daha uzun olsaymış. Yılın kafa açan kitabı.
Francisco Casavella - Eğlencelerin Sırrı
Volker Kutscher - Marlow (Gereon Rath Serisi 6)
Marlow serinin en iyilerinden. Goldstein'den sonra beni en çok etkileyen kitap olabilir seride. 1935 yılında artık kahramanlarımız. "Kahramanlarımız" derken öyle Nazilere açık açık kafa tutan klasik kahramanlar beklemeyin. Gereon'un karakterinin sıkıntıları malum zaten. Charly desen depresyonda, kadınlara biçilen Nazi rolleri yüzünden gizlice dedektiflik yapabiliyor sadece. Devletin her kademesine sızan faşizmi çok iyi işliyor yazar. Önceki romanlarında da ayak sesleri vardı fakat Marlow'da ayyuka çıkan bir gerçek bu. Polisiye kılığında sistem eleştirisi ve distopya. Mafya ve faşizm işbirliği de tuz biber ekmez mi bir de. Charly'nin aile geçmişine kadar gidiyoruz Marlow'un varlığı aracılığıyla bu kez. Hem elinden bırakamıyorsun, hem de sıradan vatandaş dediğimiz kişilerin korkunç şeyleri nasıl da mantığa bürüyerek kabullendiğini görüyorsun. En sevdiğim seri olacak bu gidişle ama finalden korkuyorum.
Italo Calvino - Paris'te Münzevi ve Sandık Gözlemcisinin Uzun Günü
Paris'te Münzevi Calvino'yu daha yakından tanımamızı sağlayan bir derleme kitap. Yazarın kendi denemeleri, Amerika gezisi notları, hayat hikayesinden parçalar, çocukluğunu, gençliğini, siyasi fikirlerini dile getirdiği bölümler, yazarlık sürecine dair yazılar yer alıyor kitapta. Amerika gezisi notlarında ülkeyi çok iyi özümseyip sorgulamış. Düşsel öyküleriyle daha çok bilinen yazarın toplumcu gerçekçi yazılarının da gayet iyi olduğunu görüyoruz bu kitap sayesinde.
Sandık Gözlemcisinin Uzun Günü'nü ise iyi ki seçim döneminde okumamışım. Bir seçim süreci aracılığıyla toplumun analizini yapıyor Calvino. Anlatı olarak kendi favorilerim kadar bayılmasam da Calvino'nun realist yanına tanık olduğuma sevindim. Yer yer Kırmızı Pazartesi'ye benzettim aslında. Herkesin neler olacağını bildiği ama hiç kimsenin durumu değiştiremediği gerçekler...
Lea Ypi - Özgür
Camille Jourdy - Rosalie Blum Serisi 1-2-3
Yılın en iyi grafik romanları Rosalie Blum serisiydi. Gerçi onlarca grafik roman okuduğum söylenemez bu yıl ama okuduğum birkaç örnek arasında Rosalie Blum'u seçerim favori olarak. Karakterlerine ihanet etmeyen, çizimleriyle, detaylarıyla, sürprizleriyle tebessüm ettiren, gizemle karakter odaklı hikayesini bir arada işleyen, hikâyesi de çizimleri kadar doyurucu bir seri. Tekrar tekrar okunası.
Norah Lange - Çocukluk Defterleri
Norah Lange ile tanışma kitabım oldu çocukluk anıları. Bir çocukluk enstantaneleri kitabı desem daha doğru olur. Detaylarıyla sevdiren bir kitap. 5 kız kardeşin rekabetini, çocukluk takıntılarını, burjuvaziden yoksulluğa geçişi naif olduğu pek de söylenemeyecek keskinlikte, o dönemi arka planına alarak anlatıyor Lange. Bu kitabın ardından okuduğum Onlar Ölmeden Önce kadar deneysel yapıda olduğu söylenemez. Daha çok okura hitap etmesi şaşırtmaz o yüzden.
Maggie O'Farrell - Hamnet
Yakın zamanda bir kayıp yaşayanlar için zorlayıcı bir kitap olabilir Hamnet. Çok yoğun bir acı var kitabın ikinci bölümünde. Haliyle hırpalayıcı o bölümler. Shakespeare'in eşi Agnes'e ses olmuş bir retelling, toplumda geri plana atılmış kadınlara ses olması ve üslubunun güzelliğiyle 2023'ün hatırı sayılır okumalarından biri oldu benim için zorlayıcı anlarına rağmen. Oğulları Hamnet'in hikâyesi geri planda sayılabilir aslında. Shakespeare’in eşi Agnes’in kitabın ana karakteri olmasını, yazarın şifacı bir kadının kimliğiyle inşa ettiği kadın anlatısını, dönemin günlük hayatına dair ayrıntılarına yer vermesini, herkesin yasla başa çıkma yöntemlerinin farklılığını düşündürmesi kitabın sevdiğim yönleri. Gerçeklerden yola çıkan kurmacaların sevdiğim örneklerindendi bu sene.
Taiçi Yamada - Yabancılarla Bir Yaz
Spoilerlardan bucak bucak kaçmayı gerektiren bir hikâye. Sinema uyarlaması popülerken bu nasıl mümkün olur bilemiyorum ama epey akıcı bir okumaydı. Doğa üstü temayla iç içe bir yalnızlık, aşk, bağlılık ve aile öyküsü. Atmosferini de övdük müydü, tamamdır.
Paco Roca - Ev
Eudora Welty - İyimser Babanın Kızı
İrfan Yalçın - Son Bahçeler
Cahide Birgül - Geceye Uyuyanlar
Favoriler listesine alıp almamakta kararsız kaldım ama zaman geçtikçe yazarın kaleminden, karakter yaratımından, toplumsal eleştirilerinden etkilendiğime karar verdim. Biri erkek, biri kız kardeşin bakış açısıyla yazdığı romanında toplumsal cinsiyete dair de söyleyecek sözlerini dile getirmiş. Türkiye'nin yakın tarihi iki kardeşin yaşamlarında yankılanıyor. Karakterlerine bir nebze nefes alacak alan bıraksaydı ve tekrarlı anlatımlar daha az olsaydı daha çok sevebilirdim kitabı.
Annie Ernaux - Kızın Hikayesi
Roberto Bolano - Amerika Kıtasında Nazi Edebiyatı ve Katil Orospular
Amerika Kıtasında Nazi Edebiyatı D.Rose'un Olamayanlar'ındaki başarısız kurgusal yazar hikayelerini hatırlatan öykülerden oluşuyor. Olamayanlar'ın mizahına ve yaratıcılığına nasıl bayıldıysam, Bolano'nun da buradaki korkunç kurmaca yazarlarının, şairlerinin ve dergicilerinin öykülerine de o kadar bayıldım. Sistem eleştirisi içerdiğinden daha da çok takdir etmiş olabilirim. 5 yıldızı basacaktım ama zamana yenik düşüp düşmediğini görmem lazım önce. Tekrar tekrar dönüp okunabilecek öyküler oldu benim için bu seçki. Hepsi birbirinden zalim, sorunlu, arıza ve faşist edebiyatçıları görünce yazarla eserini birbirinden o kadar da ayırmaya gerek yok diye kestirip atası geliyor insanın.
Katil Orospular bu yılın sonlarında okuduğum ikinci Bolano öykü derlemesi. Burada yer alan öykülerin hepsini sevmesem de Arturo Belano'yu, şairleri, Şili'nin karanlık yakın tarihini ziyaret etmemize imkan sağlayan öyküleri iz bıraktı. Bu sene de 2666'yı ve Vahşi Hafiyeler'i ikinci kez okumaya fırsat olmadı. Okunmadık Bolano kitabı kalmayınca dönerim artık.
Pilar Quintana - Köpek
2 yorum:
Yine kıskandıran bir liste... İçinde bir kaç tane okuduğum ve onun yanı sıra farklı kitaplarını okuduğum yazarlar var... kendimi teselli edebilirim.:) Ve iyi yıllar dilerim sana:) Birgül Oğuz'un İstasyon'nuna bayılmıştım, muhteşem bir keşifti benim için ve Gürcü edebiyatı candır diyorum, ülkede ne kadar çıkmış kitapları varsa topladım ama bulamadıklarım da vardı çünkü baskıları tükenmişti :) O edebiyattan Sivrisinek Şehirde, Beyaz Yaka ve bir derleme olan Sessiz Harfler Antolojisi ilginç gelebilir, kitapçılarda rastgelirsen bir göz at. Henüz okumadıklarım da artık birara:)
@buraneros: Teşekkür ederim. Gürcü edebiyatından daha çok kitap toplayıp okumayı düşünüyorum ben de. Adını andığın kitaplara da bakacağım. Sana da iyi yıllar dilerim :)
Yorum Gönder